MUTLULUĞUN SESİNE KULAK VER: KELEBEK MİSALİ

MUTLULUĞUN SESİNE KULAK VER: KELEBEK MİSALİ
Nazım Üstadın Abidin Dino’ya sorduğu sorunun soruyla verilen cevabı… “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”… Herkesin bildiği ama yanlış bildiği o resim değildi mutluluğun resmi… Hani vardı ya Nazım Hikmet “Saman Sarısı” şiirinde Abidin Dino’ya şöyle sormuştu:
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?
Abidin Dino’nun cevabı bir resim değil bir şiir olmuştur, bahsi geçen, çocuklarıyla damları akan evlerinin içinde horozlarıyla, kedi ve köpekleriyle uyuyan pembe yanaklı anne ve çocukların olduğu, hepimizin sevdiği “Dianne Dengel”e ait o resim. Dengel çocukluğunun resmini yapmıştı, yataktaki minik kızlardan biri bugün çağın hastalığı olan kanserle boğuşan Dengel’dir. Fakat yıllardır internette dolaşan mail yüzünden, yeni nesil, orjinali “home sweet home” olan ve Türkiye’de mutluluğun resmi olarak bilinen tabloyu Abidin Dino’nun zannetmektedir. Oysa Abidin Dino’nun herhangi bir sergisini gezen biri bile bu resmin Abidin Dino’nun tarzı olmadığını anlayabilir. Fakat birkaç tuşa basarak araştırma yapmaktan aciz birtakım bilgisizlerden bir tanesi teknolojinin yardımıyla utanmadan bir de resmin altına Dino’nun imzasını konduruvermiş. Konumuz bu değilse de, bunun bilinmesi gerektiğini düşündüm… Zira “mutluluk resmedilmez” ve hala resmedilebilmiş değil…
Nazım’ın “Sarı Saman” şiirinde Dino’ya sorduğu soruya, Dino’nun cevabı niteliğindeki o muhteşem dizeleri;
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya…
Abidin Dino
Üstadlar öyle dizmişler ki dizeleri, okudukça okuyasın geliyor ve umutla yarınları yaşama arzusunu alevlendiriyor adeta…
Resmedemezsiniz mutluluğu… Yaşarsınız sadece, hissedersiniz… Anlıktır… İnsana hayat veren nefesi resmedebilir misin? Tabii ki hayır… Bazen Kızılay’ın önünde akşam 4 gibi çıkan çıtır çıtır simidi çayla yemek gibidir… Bazen ise kavrulmuş sıcağın dibinde cehennemi hissederken karayelin serinliğini anlık hissetmek gibidir… Sana, bana, ona göresi de var bu bazenlerin… Bizim, sizin, onların da farklıdır bazenleri… Kozasından çıkıp özgürce uçan kelebek misali… Çok yaşamasa da, kısacık yaşamında aldığı haz mutluluk değil de nedir?
Hayatın anlamını bulmaya da çalışmanın anlamsızlığını hissederim hep… Mutlu olmanın bazenlerini bulmak değil midir yaşamak, yaşayarak mutlu olmak… Hayatın anlamını bulsan ne olacak ki? Arşimet gibi hamamdan çıkıp “buldum… buldum” mu diyeceksin… Yaşamı mı uzatacaksın yoksa yok olmamayı mı sağlayacaksın?!? Bırak da bazen, ve anlık olarak mutlu olmaya çalış… Her zaman olmaz, olamaz, hem tadı da çıkmaz…
Görüşmek üzere…
22/08/2010
BODRUM/YALIKAVAK
MUSTAFA MURAT BİLGİN
Bir yanıt yazın