KAMUSAL BAĞLAMDA ÖZEL HAYATIN KORUNMASI
KAMUSAL BAĞLAMDA ÖZEL HAYATIN KORUNMASI /AYIRT EDİLMEME HAKKI
AV.MUSTAFA MURAT BİLGİN
Kişinin toplum içinde herkese açık olarak gerçekleştirdiği eylemler, kurduğu sosyal ilişkiler ve müdahil olduğu olaylar, belli ölçülerde aleni olan ve herkesçe izlenebilen toplumsal olaylar, kamusal hayat alanını oluşturur. Genel olarak kamusal alan kapsamındaki yerlerde, aleni yerlerde, makul/meşru bir özel hayat beklentisi bulunmayacağı kabul edilen bir olgudur. Ancak bu gerçekten böyle mi?
Örneğin, evli bir erkeğin bir alışveriş merkezinde başka bir bayanla dolaşması mahremiyet hakkı kapsamında mıdır? Bu konu herkesçe konuşulup ifşa edilebilir mi? Bir toplu taşım aracında birisinin sizi veya elinizde bulunan bir yayın organını dikkatlice incelemesinde durum nedir? Çöpe atılan evraklar alınıp incelendiğinde ve bunlardaki bilgiler sahibi aleyhine kullanıldığında özel hayatın gizliliğinin ihlali olur mu?
Amerikan Federal Yüksek Mahkemesi’nin (FYM) California v. Greenwood kararına göre, başvurucunun yırtarak evinin müştemilatında bulunan toplanacak çöpler içine attığı sağlık kayıtları, faturalar ve diğer kişisel bilgilerine ilişkin kayıtların buradan alınarak başvurucu aleyhine kullanılmasını, Amerikan Anayasası’nın Ek 4 maddesinin ihlali olarak görmemiş yani özel hayatın gizliliğinin ihlali olmadığına karar vermiştir.
Kamusal bağlama ilişkin bu konuda örnekler verilebilir.
Mesela sokakta üst araması yapılması, kişiler hakkında özel bilgi ve belge toplamak, sokak, park gibi yerlerde gerçekleştirilen ya da komşular arası yapılan aleni olmayan konuşmaları dinlemek ya da duymak için gayret sarf etmek (ama bilerek, etrafa rahatça duyuracak şekilde yüksek sesle konuşma halinde ihlal olmayacaktır, yani başkasının varlığının farkına varıldığı halde, ona göre tutum ve davranışların biçimi ayarlanmadığı takdirde ihlal oluşmayacaktır).
Yine AVM’lerde yürüyen merdivenlerde kişilerin uygun olmayan fotoğraflarını/videolarını çekerek, bunları internette sosyal medyada paylaşmak, topladıkları özel müşteri bilgilerinin şirketler tarafından satılması.
Bu gibi örnekler daha da artırılabilir ve günlük hayatta çokça da karşılaşılmaktadır.
Kamuya açık hayat alanı, hukuk düzeni tarafından sıkı şekilde korunmasına gerek bulunmayan bir alandır. Ancak bu alanın tamamen korumasız olduğunu söylemek de doğru değildir. Bazı şartların oluşması halinde koruma söz konusudur. Özellikle kişilerin kamuya açık alanlardaki faaliyetlerinde kişiliğinin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi söz konusu ise bu alanda hukuken koruma yapılmalıdır. Mesela, kamuya açık bir yerde bulunan bir kişinin hukuka aykırı amaçlarla izlenmesi, gözlenmesi, hakkında kişisel veri toplanması ve bunların işlenmesi gibi eylemler özel hayatın gizliliğinin ihlali anlamına gelecektir. Yine kamusal alanda olsa kişilerin rızası dışında fotoğraflarının çekilmesi, sesinin ve/veya görüntüsünün kaydedilmesi gibi davranışlar özel hayatın gizliliğinin ihlali sayılacaktır.
Bu hususla ilgili olarak Türkiye’de YHGK’nın 03/10/1990 tarih ve 275 E. – 459 K. Sayılı kararı; “Kişinin resminin her ne şekilde olursa olsun izinsiz olarak yayınlanması, hukuka uygunluk sebepleri bulunmadıkça, hukuka aykırıdır. Davacılara ait resmin her türlü iletişim araçlarıyla ve ticari amaçla kullanılması kişilik haklarına ağır saldırı niteliğindedir. Ayrıca resmin ticari amaçlarla, kamuya sunulması FSEK’nın 86/1 maddesi anlamında hukuka aykırıdır” demiştir.
Kamunun gözü önünde ya da aleni ortamda gerçekleşen her şey kamusal değildir. Mesela metroda gazete okuyan birinin okuduğu gazetenin başkaları tarafından yakından incelemesi, sokakta gerçekleşen bir öpüşme sahnesine ya da dekolte bir kıyafet giyip güzelliğini göstermek isteyen bir kadına kararlı ve şehvetli bakmak normal değildir. İnsanların rahat olmaları, dikkat etmemeleri, sakınmamaları onların mahremiyetten vazgeçtiği anlamına gelmez, başkalarının da bu kişilere odaklanması ya da onları kaydetmesi meşru hale gelmemektedir. Sokakta çocuğunu emziren bir annenin göğüslerine bakmak da bu şekilde kendiliğinden meşru hale gelen bir olay değildir. Yani, aleni alanda yapılan eylemler toplumsal görgü kuralları gereğince normal ise bunlar tecavüz/hak ihlali için meşru zemin oluşturmaz. Esasında bu kişiler izlendiklerinin ya da kayıt altına alındıklarının farkında olmaları durumunda daha dikkatli davranacaklardır. Değinilen hususlar “kişilerin toplum içinde bilinmeme” ve “anonimlik” hakları kapsamında bulunmaktadır.
Ancak, örneğin kamusal alanlarda hiç esirgemeden –yüksek sesle vs.- yapılan telefon konuşmaları veya aile tartışmaları gibi olaylarda, gayret sarfetmeden duyulan bu gibi durumlar elbette özel hayatın korumasının dışında olmaktadır.
Kamuya açık hayat alanının en azından bazı kesimlerinin korunması, ABD hukuku açısından oldukça tartışmalıdır. Genelde kabul gören ise “gizli gözetim faaliyetleri açısından kamusal mahremiyet ya da toplum içinde ayırt edilmeme hakkı” olarak tanımlanmakta ve korunması gerektiği ifade edilmektedir.
“Toplum içinde ayırt edilmeme hakkı” olarak adlandırılan bu hakkın modern toplumlarda olduğu gibi bizde de özel hayatın gizliliğine ilişkin bir hak olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü, esasından bireyler toplum içinde de rahat/istediği gibi davranma ve bilinmeme hakkına sahiptir. Bu hak bireyler açısından özgür bir hareket alanı ve böylece açık ve yaratıcı toplum meydana getirir. Eğer bu hak yok sayılırsa, kişiler gittikçe birbirine benzer sonuçta baskıcı/sıkıcı bir toplum ortaya çıkar. Kişiler izlendiği izlenimi altında ise araba kullanmaktan, sohbet etmekten, alışveriş yapmaktan, aşkını ilan etmeye kadar tüm hareketlerini değiştirecektir.
Aynı şekilde kamusal alandaki eylem ve işlemlerin konumu gereği buna muhatap olanların ya da özel gayretlerle bunları öğrenenler tarafından ifşa edilmesi de bireyin kamusal alandaki davranışları üzerinde değişiklik ya da soğutma etkisi meydana getirecektir. Kişi toplum önünde rencide duruma düşmüş bir hale gelir. Netice olarak toplumda birbirine güvenmeyen, herkesin sanki ajan/muhbirmiş gibi bir izlenim doğurur. Bu da maalesef özgür bireyleri olmayan, serbest ve özgür düşünmeyen nesiller ortaya çıkarır. Örneğin; bir öğretmenin kamusal ve aleni olan bir marketten ucuz bazı mamüller, çok sayıda alkollü içki ve bir de prezervatif aldığını varsaydığımız bir alışverişte, söz konusu alışverişte alınan ürünlere ait alış veriş fişinin aleni olması gerektiği savı ile aynı kuyrukta arkada bulunan kişiler tarafından göz ucuyla incelenmesi veya bunların iş çevresine (öğrenci ve diğer öğretmenlere) ya da aile çevresine dağıtılması gibi durumlar tamamen özel olması gereken bilgilerin ifşa edilmesi anlamına gelecektir. Söz konusu alış veriş bilgilerini öğrenen kişiler, adı geçen hakkında alkolik olduğu ya da cinsel düşkünlük içinde bulunduğu gibi sonuçlar çıkarabilecektir. Halbuki gerçek durumun bundan farklı olduğu ihtimali bulunmaktadır. Şayet öyle olmasa da, belirtilen ifşa halinin tarafların hiç birisi için faydalı olmayacağı açıktır. Esasında bu durumda ürünler kendisine alış veriş işlemi tamamlanmak üzere verilen kasiyer dışındaki kişilerin söz konusu ürünleri görme ya da kasiyer de dahil olmak üzere hiç kimsenin bu alış veriş bilgilerini ifşa etme hakkı yoktur. İfşa halinde, söz konusu bilgiyi meşru bağlamda öğrenen kişiler için artık bu durum meşru olmaktan çıkmaktadır. Yani, aile veya iş ortamı, dini topluluklar, arkadaşlık ilişkileri, sağlık hizmetleri veya mahalle bakkalı, manacı gibi çevrelerde gerçekleşen mahrem sayılan eylemlerin ifşası uygun bulunmamaktadır.
Esasında kişilerin toplum içinde “ayırt edilmeme hakkı” bir çok açıdan faydalı ve gereklidir. Bu hak kişilere başkalarının kendisine müdahalesi, takibi ve hesap verme, bedel ödeme gibi durumların olmadığı güvenli bir davranış, muamele görme ve katılım alanı doğurur. Bireyin kendisine toplum içinde güvenini sağlar aslında. Misilleme ve aşağılama duygularını kaldırarak, düşünce ve ifade özgürlüğünü destekler. Toplumda, toplumsal damga altında bulunan kişilere, örneğin intihar düşüncesi içinde olan, HIV virüsü taşıyan ya da aile içi şiddet mağduru olanlar gibi, yardım elinin uzatılmasını sağlar. Birçoğu için internet gibi ortamlarda rahat dolaşmayı sağlar. Bu durum sadece isimsiz (anonim) olma değildir, bireye ulaşılmazken onun ulaşabilmesi, eylemde bulunabilmesidir. Buradaki anlamda ulaşılamama; temel hak ve özgürlüklerin şartlarına uygun şekilde kullanılarak gerçekleştirilen davranışlar nedeniyle (yani yasal olmayan veya suç oluşturacak bir eylemde bulunulmadığı halde) kimse tarafından açıklama isteme veya hesap sormak gibi nedenlerle kişinin kapısına gelinmemesidir.
Mesela; polisin küçüklere alkol satışını önlemek gerekçesiyle, bir barın parkında bekleyerek buraya gelen herkesi izlemesi ve araç plakalarını kayıt etmesi olayında, buraya gelen kişiler açısından gizlenen veya mahrem bir şey olmayacağı/olmaması gerektiği söylenebilmekle beraber, bu kişilerin diğer bar sahibi tanıdıkları bazı kişilere veya akrabalarına bu bara girerken görünmek istemeyebilme ihtimali, onların bilinmeme hakkını / ayırt edilmeme hakkını ihlal etmektedir. Geçmişten bu güne kadar, dünyanın değişik yerlerinde denenerek cezaevleri açısından bile vazgeçilmiş, herkesin her hareketini her an gözetleme düşüncesine dayanan bir sistemin uygulanması ile tüm ülkeyi/ülkeleri Panoptikon’a çevirmenin nasıl bir sonuç getireceği dikkate alınmalıdır.
Panoptikon, 1785 yılında İngiliz Filozof ve Kuramcı Jeremy Bentham’ın tasarladığı hapishane inşa modelidir. Daire şeklinde hapishane eşit parçalara bölünmüş ve ortasında gardiyanın bulunduğu bir gözetleme kulübesi yerleştirilmiştir. Böylece mahkumların gardiyanı kesinlikle göremeyeceği ama gardiyanın tüm mahkumları görebileceği bir modeldir. Tasarımın konsepti gözetlemeye izin vermesi üzerine kurulmuştur. Şöyle ki; bütünü gözlemlemek anlamına gelen bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kuruluydu. Her hücre bu halkanın iç kısmına açıktı ve halkanın dış cephesindeki duvarda birer pencere vardı. Halkanın ortasında mahpuslardan tamamen saklanmış konumdaki gözlemcilerin kaldığı bir nöbet kulesi yer almaktaydı.
Panoptikon’un temelinde yatan ilke, tek odalı hücrenin içindeki sakine saklanacak hiçbir yer bırakmaması, buna karşılık dış cephedeki duvarın penceresinden gelen dış ışığın kuledeki nöbetçilerin mahpusun her hareketinin bir silüetini izleme olanağını sağlamasıydı. Bentham’ın yaklaşımına göre, gözlemlenen her yanlış davranışın ceza getireceğini bilen, ama davranışlarının aslında ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen mahpusun, aklını başına toplayarak her zaman izleniyormuşçasına davranmaktan başka seçeneği yoktu. Böylece mahkum bizzat kendi hareketlerini kollamak durumunda kalacaktı. Bentham Panoptikon’u “bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli” olarak ifade etmiştir.
Fransız Filozof Michel Foucault ise Panoptikon’u; mükemmel bir mimari tarz olarak değil, modern toplumlarda iktidar egemenliğinin örgütlenmesi için genel bir model olarak ele almıştır. Toplumsal yaşamın pek çok alanında birey, gözetim toplumu yapısında, aynen hapishane hücresinde olduğu gibi sürekli ve gizli bir gözetim altında olduğunu hissetmektedir.
Günümüzde CCTV denilen kapalı devre televizyon / güvenlik kameraları sistemi denilen sistemler gözlerden uzak kalmayı imkansız kılmıştır. Bu konu sadece açık görüş alanında gerçekleştirilen eylemler sorunu da değildir. Artık bireyler hakkındaki, alış veriş, sağlık, adres, kimlik, mali durum, adli kayıtlar gibi bir çok önemli konu internet sayesinde on line olarak toplanıp, depolanıp sonradan da kullanılabilmektedir. Günümüzde kapalı devre televizyon / güvenlik kameraları sistemi denilen sistemlerini en çok kullanan ülkelerden ABD’de 30 milyon, İngiltere’de 4,2 milyon güvenlik kamerası olduğu bilinmektedir. Bu sistemler sadece güvenlik nedeniyle değil, çalışanları kontrol vb amaçlarla da kullanılmaya başlanmıştır.
Toplumda ayırt edilmeme hakkının özel hayatın gizliliğine ilişkin haklardan birisi olması gerektiğine ilişkin diğer bir neden de, yukarıda değinilen oldukça gelişmiş teknolojik kaydedici / kamera cihazları ile kişilerin tüm kamusal alanlarda sürekli bir şekilde izlenmesi ve istenilen herkesin de takibe alınarak, yakın çekimlerinin yapılabilmesi ve kayıt edilmesi gibi faaliyetlerin artık özel hayatın korunması hakkını ciddi şekilde tehdit eder boyuta gelmesidir. Günümüzde kamusal alanlarda kamera gözetleme sistemleri ve CCTV ler ile kimileri uydu merkezli olarak gece görüşü, çok uzaklardan bir yazıyı okuması ve evlerin içini dahi görebilmesi, inceleyebilmesi (zumlama) gibi özelliklere sahip bulunmaktadır.
Kapalı devre güvenlik kameraları (gerçek zamanlı, sürekli gözetim) anonimliği oldukça zor bir hale sokmaktadır. Bunların kamusal alandaki davranışlar üzerinde bir soğutma etkisi yaptığı gayet açıktır. Ayrıca günümüzde söz konusu kameralar sadece güvenlik amacıyla da kullanılmamakta, bunlar örneğin iş yerlerinde çalışanları kontrol gibi, şirket araçlarını takip gibi, amaçlar için de kullanılmaya başlanmış, bu nedenle de özel hayatın ihlali anlamında bazı sorunları beraberinde taşımaya başlamışlardır.
Diğer taraftan ise, toplum içinde ayırt edilmeme hakkının demokratik devletlerin en önemli ve vazgeçilmez değerlerinden olan şeffaflık ve güvenlik gibi kavramlarla çatıştığı ve böylece bazı sakıncaların da beraberinde taşıdığı da bir gerçektir. Belirtilen hallerde söz konusu değerlerin fayda ve zararları tartılarak bir sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda toplum içinde güvenliği sağlamak üzere oluşturan bu sistemlerin suçla mücadelede çok önemli araç oldukları ve suç oranlarını önemli ölçüde düşürdükleri genel kabul gören ve istatistiki anlamda ispatlanmış bir durumdur. Yine bu sistemlerin, işlenmesine yeni başlayan suçların eş zamanlı olarak görülmesini ve önlenmesini ya da suçu aydınlatmak için hemen harekete geçme imkanını sağlaması, hemen tespit edilemeyen ve yakalanamayan suç ve suçlular hakkında ise sonradan olayların çözümünde ve faillerin belirlenmesinde kullanılacak bir kayıt sistemi kurması ve böylece caydırıcı bir nitelik taşıması gibi özellikleri de olumlu yönler olarak kabul edilmektedir.
Ancak kamusal alana yönelik gözetim sistemlerinin sıkı bir düzenleme altında bulundurulmadığı takdirde özgürlükler açısından sağladığı faydalar kadar da zararlı olacağı, hatta bazı insanların hayatlarını döndürülemez noktalar götürebileceği çok açıktır. Yani özgürlükleri yok etmeden güvenliğin sağlanabileceği ciddi ve sıkı bir düzenleme yapılmalıdır. Burada ABD’li devlet adamı Benjamin Franklin’in şu sözü çok önemlidir: “Birazcık geçici güvenlik elde etmek için temek hak ve özgürlüklerden vazgeçe(bile)nler, ne özgürlüğü, ne de güvenliği hak etmezler”.
Fakat ABD ve Avrupa’da son yıllarda yaşanan terör saldırılarında, kamusal alanların teknolojik aletlerle izlenmesi konusunda vatandaşlar tarafından hükümetlere yönelik baskıların arttığı da bir gerçektir. Devletler ise güvenliği gerekçe göstererek özel hayatın ihlalini engelleyici, güvenlikle denge sağlayıcı düzenlemeler yapmaktan kaçınmaktadır. Oysa ki olması gereken, gözetleyenlerin denetlenmesini sağlayıcı, belli bazı meşru amaçlar için kamu lehine söz konusu gözetim faaliyetlerini yürütenlerin, bu kadar etkili gücü, gereksiz, keyfi, aşırı ya da kötü kullanıp kullanmadıkları konusunda gözetime tabi tutulmalarıdır.
Bu konuda en önemli düzenleme, bu bilgilerin toplanmasını, kaydedilmesini, saklanmasın ve gereksiz hale geldiğinde imhasını ayrıntılı şekilde düzenleyen yasal düzenlemelerin olması gerekliliğidir. Bunun için bağımsız bir denetim ve gözetim sağlayıcı mekanizmalar oluşturulmasıdır. Bu mekanizmaların hukuksallığının denetimi güvence altına alınmaması durumunda özel hayatın gizliliği hakkının ihlali söz konusu olacaktır.
Bu denetim ve hukuki mekanizmalar, kurumsal nitelik arz etmeli, yönetici veya yöneticilerin “iki dudağı arasında olmamalıdır”. “Biz seçilen insanların… Demokrasi biz göstermiş yönetici kılmıştır… Halk biziz… Bize güvenin… Bir şey olmaz…” söylemleri hukuk devletinde olmayan yaklaşımlardır.
Özel hayata ilişkin toplanan bilgi ve verilerin sadece gerçekleştirdikleri amaca yönelik olarak kullanılmaları gereklidir. Yine söz konusu müdahalelerin (örneğin bir bölgenin izlendiğinin) ilgililere uygun vasıtalarla ve sistematik olarak duyurulması da bu gerekliliğe eklenecek bir unsurdur. Ayrıca gizli gözetim ve denetim faaliyetinin (telefon dinleme/ortam dinleme/teknik takip) devam ettiği sürece tebliğ edilmemesi kamu güvenliği/yararı ile bireysel özgürlüklerin dengelenmeye çalışılması gayreti makul da olsa, belirtilen faaliyetlerin sona ermesinden sonra bunların ilgililerin tebellüğüne sunulması ve varsa itirazları ile yasal/yargısal yollara başvuru haklarının kullandırılmasının sağlanması gereklidir.
AİHM kararlarında da, edinilen bilgilerin delile dönüştürülmeden önce bir hakim ya da söz konusu tedbirleri uygulayan organdan fonksiyon ve hiyerarşi olarak bağımsız ve tam anlamıyla tarafsız bir otorite denetiminden geçirilip, böylece gerekli olmayanların imha edilir olmasını mümkün kılmasını gerekli bulmuştur. Bu şekilde AİHM gizli izleme faaliyetlerine karşı güvence olarak, prensipte gözetim üzerinde yargı denetiminin olmasına dikkat çekmiştir. AİHM ayrıca söz konusu yasada, örneğin telefon dinlemeleri gibi önemli ve müdahale yoğunluğu fazla olan tedbirlere başvuru için; suç/suçların ne olduğunun, tedbirlerin uygulanma süre ve limitlerini, elde edilecek verilerin araştırılması, kullanılması, paylaşılması ve –ve bu esnada alınacak tedbirler – ile saklanması (özellikle süre yönünden) ya da silinme veya imha şartları gibi usullerin belirlemesi gerektiğini de asgari şartlar olarak ifade etmiştir.
Özetle kişilerin kamuya açık alanda sürdürdükleri faaliyetleriyle ilgili özel hayatın gizliliği hakkından feragat ettikleri şeklinde bir sonuç çıkarılamaz. Bu nedenle kamusal alanlarda da olsa özel hayatın korunması hakkına yönelik saldırılar (gizli kayıt vb)özel hayatın korunması hakkının ihlali olup, yasal düzenlemelere uygun ve gerekli diğer şartlar dahilinde yapılacak müdahaleler haklı bir müdahale olacaktır. Bunun istisnası ise kamuya mal olmuş kişilerin, basınla ilgili mevzuat ve “haber verme hakkı” gereği hukuka uygunluk durumunun bulunduğu durumdur. Kamuya mal olmuş kişiler zaten kamu tarafından bilinmeleri ve bu konudaki toplumsal yarar nedeniyle sıradan kişilere göre kamusal alandaki özel hayat alanları daha sınırlıdır ve bunlara kamu menfaati gereği müdahale edilebilmektedir. Tüm hukuk sistemlerinde ve mukayeseli hukuk açısından değerlendirildiğinde, bu kabul görmüş bir konudur. Bunların günlük hayata ilişkin görüntülerinin özellikle basın özgürlüğü kapsamında, kaydı ve yayınlanması konusunda rıza verme şartından vazgeçtiği kabul edilmektedir.
Ancak kamuya mal olmuş kişiler açısından, hukuka uygunluk durumunun olması için, haber değeri taşıyan konunun güncel ve gerçek bir haber olması, verilmesinde kamu yararının bulunması, haberle veriliş tarzı arasında illiyet bağı bulunması (basın özgürlüğü ve haber verme hakkı kapsamında bulunması) gibi kriterler de olmalıdır.
Sonuç olarak, kamunun gözü önünde olan her şey kamusal değildir ve bunların özel hayat hakkı kapsamında bulunanların usulünce korunması gerekmektedir. Modern toplumlarda müşterek ve güven içinde yaşam ancak bu şekilde uyum içinde olursa sağlanabilir.
Ayrıca günümüzde güvenliğin ya da diğer bazı meşru sebeplerin sağlanması amacıyla özellikle kamusal alanlarda söz konusu kamera gözetimi, kapalı devre televizyon sistemleri ve elektronik iletişim gözetimi araçları gibi unsurlar eskiye nazaran özel hayatın korunması hakkının sürdürülebilirliğini oldukça zora sokmaktadır. Bilindiği üzere bu kayıtlar tekrar tekrar izlenebilmekte, başka kayıtlarla kombine edilebilmekte, eklenip çıkarılabilmekte ve böylece yoğun olarak özel hayata müdahale potansiyelini beraberinde taşımaktadır. Yani bu kadar etkin bir gücün mutlaka denetime tabi olması modern toplumların gereğidir.
Söz konusu müdahale yöntemleri ve potansiyelinin, kişilerde güvensiz bir ortamda yaşama hissi uyandırması nedeniyle bireylerin ve toplumun verimliliğini düşüreceği, güvensiz ortamda yaşamanın verdiği güvensiz bireylerin olacağı da kaçınılmaz bir gerçektir. Bu sebeple, kamusal bağlamda da özel hayatın korunması hakkı kişilere eylemde, muamelede ve katılımda bulunma konularında başkalarının etki ve tesirinde kalmadan hareket etme imkanını vererek, demokratik toplumların ve ilerlemenin temeli olan düşünce ve ifade özgürlüğünü destekleyecektir.
Esas mesele, yarışan bu değerler arasındaki dengeyi uygun bir şekilde bulmaktır.
Özellikle, ülkemizde son zamanlarda devlet kurumları ile özel kurum ve kuruluşlar tarafından kişiler hakkında usulsüz şekilde toplanan bilgi ve verilere karşı da güvenli veri girişinin sağlanması ve sosyal paylaşım siteleri gibi alanlarda, özel hayata ilişkin gereksiz bilgi girişinin yapılmaması anlamında toplumda bilinç uyandırılması, toplumun bu konuda eğitilmesi alınması gereken tedbirlerden sayılmalıdır.
Bir yanıt yazın