ADALETİN BU MU TÜRKİYE!
ADALETİN BU MU TÜRKİYE!
Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk anlamlarını taşır ADALET kelimesi… Hatta günlük ve mesleki anlamda da bir amirin, bir hakimin; memleketi idare için konulan kanun, kaide ve çizilen hudud içinde hareket etmesi yahut da hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme ve yerine getirmede doğruluk anlamına da gelir “adalet” kavramı.
“Adalet” kavram olarak bir “ide” dir, bir idealdir aynı zamanda, olması gerekendir… Olandan adalet olmaz… Bir amacı ifade eder… Statik değil dinamiktir… Pasif değil aktiftir… Tatminsizdir… Gün be gün beklentileri bitmez adaletin… Sabırsızdır “adalet”, gecikmeye gelmez…
“Bir Ceza Avukatının Anıları” nı oynayacağız bu sene “Antalya Barosu Yırtık Cüppe Tiyatro Topluluğu” olarak… Mayıs ayında… Tekstini okuyordum… Ne güzel kavramlarda söz etmiş Faruk Erem Hocamız… Allah rahmet eylesin… Büyük hukukçuydu… Böyle bir hukukçu az gelir… İnsana öyle değer verirdi ki…”Suçluyu kazıyın altından insan çıkar” sözü asla unutulmaz… O daima hümanist, insani ceza infazını savundu… “İdam” a karşıydı… O dönemlerde Türkiye’de çok infazlar oldu… Davalarıyla, yazılarıyla, entelektüel kişiliğiyle hep mücadele etti rahmetli…
1994 senesinde Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesinde avukatlık stajımı yaparken yanıma oturdu, duruşma için gelmişti… Çok heyecanlanmıştım… Ağır Ceza heyeti onu görünce “Hocam buyurun sizin dosyanızı alalım” dediklerinde Faruk Hoca “Estağfurullah… Olur mu hiç… Bekleyen meslektaşlarımız varken olur mu hiç” demişti… Sohbet ettiğimiz 5 dakikalık zamanda, benim ev adresimi almıştı… Bir hafta sonra evime bir paket geldi, şaşırmıştım… Meğerse “Bir Ceza Avukatının Anıları” adlı kitabı ve Hukuk Fakültesinden bazı tez çalışmalarını göndermiş… İnanılmaz etkilendim, duygulandım… İlk kez o zaman okudum “Bir Ceza Avukatının Anıları” kitabını…
Bu oyunu oynamaya karar verince bir kez daha okudum… Oyunun tekstini ise her an okuyorum… Öyle güzel işlemiş ki adalet kavramını… “Adalet yanıldığını anlayınca geri veremeyeceğini baştan almamalı”… Ya da “Adalet çözemeyeceği düğümü baştan atmamalı”
Günümüzde ise adalet… Geç, taraflı, çaresiz…
Sonu görünmeyen davalar… Cezaevinde ölen ve hala dava dosyası mahkemeye sevk edilmeyen canlar… Ailesi, işi, düzeni berbat olmuş insanlar… Aynı zamanında ameliyat edilmeyip ölüme terk edilen hatta bitkisel hayata giren hastaya yapılan muamele değil de nedir bu? Güçlünün hor gördüğü, benim düşüncemde değilsin “bana ne” denilen hayatlar…
Adalet mi? Hala yok… “İdam” kalktı belki ama hala bedenden çıkan canlar var cezaevlerinde, insanların vicdanlarında… Vicdanlarda infaz edilen insanlar, çürümeye terk edilen bedenler… Hala var günümüzde… Bunlara ne yapacağız? İdamın hukuken kalkmasının bir anlamı var gerçekten?
Biliyor muydunuz? Tutuklamanın günümüz icadı olduğunu, eski uygarlıklarda tutuklamanın olmadığını ve davanın sonunun beklendiğini?
Biliyor muydunuz? Geçen zamanın tekrar başa alınamayacağını? 11 ay tutuklu yatıp da sonra beraat edenin, idam cezasından dolayı canından olması arasında ne farkı var söyler misiniz? Hangisi karlı? Hemen idamla kurtuluş mu yoksa ölene kadar geçen ve geriye dönülmesi mümkün olmayan yaşamın boşluğunu, eceliyle ölene kadar, acılar içinde yaşamak mı?…
Adalet mi? Hala yok!
MUSTAFA MURAT BİLGİN
HUKUKÇU/YAZAR
Bir Cevap Yazın